Reklam 1 Alanı

'Türkiye tarımdaki potansiyelini kullanamıyor'

Kategori : Bitkisel Üretim, Hayvansal Üretim - Etiketler :, , - Tarih : 22 Aralık 2014

Marmara Üniversitesi Ekonomi Profesörü Arzova, tarımdaki sorunların bölgesel olarak ele alınması gerektiğini ve maliyetlerin düşürülmesinin tarımın büyümesi için şart olduğunu söyledi.

Türkiye’nin üçüncü çeyrek büyüme hızı beklenenden düşük geldi. Bunda en büyük etken, tarım sektörünün küçülmesi oldu.

Hükümet Orta Vadeli Programı’nda tarım sektörü ile ilgili özellikle sulama alanında yatırımların artacağı açıklamasını yaptı. Ancak Türkiye’de tarımın sorunları saymakla bitmiyor. Başta da maliyetlerin yüksek olması geliyor. Bu maliyetin başında da mazot fiyatları yer alıyor. Devlet destekleme verse de çiftçiler bu desteklemenin yetersiz olduğunu ifade ediyorlar. Devletin denizcilere verdiği fiyattan kendilerine de mazot vermesini istiyorlar.

Marmara Üniversitesi Ekonomi Profesörü Burak Arzova ile Türkiye’nin tarım politikalarını ve tarımda çözülmesi gereken öncelikli sorunlarını konuştuk.

Türkiye’nin tarımda yaşadığı sorunlar nelerdir?

Her şeyden önce Türkiye’de toprak analiz raporu yok. Ne demek toprak analiz raporu? Mesela haritayı açtığınız zaman, Ege Bölgesi’nde ne yetiştirilir, ya da Güneydoğu Anadolu’da ne yetiştirilir, hangi ürünü yetiştirmek daha kârlıdır… Bunların hiçbir analizi yapılmıyor. Köylü babadan öğrendiği bilgilerle ekim gerçekleştiriyor. Dolayısıyla toprak sürekli aynı ürünün ekilmesinden dolayı verimsiz hale gelmiş durumda.

Türkiye’nin başka bir sıkıntısı ise sözleşmeli tarım yok. Çiftçiler tarlalarına önceden yapacağı sözleşmeyle ürün ekmeli. Böylece ürün yetiştiğinde bunu satma sıkıntısı yaşamayacak. Çünkü anlaşmasını önceden yapmış olacak. Şu anda sembolik olarak bunun birkaç örneği var. Ancak yaptırım gücü yok. Bunun bir yasal çerçeveye oturtulması gerekiyor. Örneğin İtalya’da pazara bir yıl sonra sürülecek ürünün fiyatı tahmin edilebiliyor. Çünkü üretim miktarı tahmin edilebiliyor. Köylülerle anlaşma yapılabiliyor. Oysa Türkiye’de bunu bilmek mümkün değil, örneğin buğdayın çok verimli olduğu yıllarda buğday fiyatları düşüyor. Ama daha az üretilen ürünlerin fiyatı artıyor. Bu kontrol mekanizmasının sağlanması gerekiyor. Güneydoğu’da pamuk ekiyorsunuz, ancak bunu çırçır fabrikasına Antep’e getiriyorsunuz. Dolayısıyla sıkıntılar çok büyük. Ürünlerin pazara uzaklığı sıkıntısı var, üretildiği yerde işlenememe sıkıntısı var.

Bir de üretim maliyetleri çok yüksek. Başta da mazot fiyatları çok yüksek. Çünkü şehirde kullandığımız mazotun fiyatıyla tarlada kullandığımız mazotun fiyatı aynı. Devlet bu konuda destekleme veriyor ancak sözü bile edilemeyecek kadar düşük. Artı bu desteklemeyi, siz tarlayı ekip biçtikten sonra ödüyor. Yani ihtiyacınız olduğunda tarlayı ekerken bu desteği kullanamıyorsunuz. Oysa köylünün anında mazotu indirimli kullanması gerek.

Çiftçilik maliyetlerinin yüksek olması hayvancılığı da etkiliyor mu?

Tarımın maliyetleri yüksek olduğu için hayvancılık maliyetleri de çok yüksek oluyor. Normalde 1 litre sütün, 1 kilo samanı karşılayabilecek fiyatta olması gerek. Ama karşılamıyor.

Ayrıca Türkiye’de hayvan ırkının artık değişmesi gerekiyor. Sütçü ırktan et elde etmeye çalışıyoruz. Gelişmiş ülkelerle böyle bir şey kalmadı. Avrupa’da bir dana 1.200 kilo. Oysa bizde yetişmiş inek 600-700 kilo geldiğinde seviniyoruz. Veterinerlik fakülteleriyle ortak çalışmalar yapılabilir.

Hayvan ithalatı yapıldı ancak buradaki sorun, yetişmiş hayvan getirildi. Damızlık hayvan getirilmedi. Irk ıslahının sağlanabilmesi için damızlık hayvan getirilmesi lazım. Bu damızlık hayvanların mutlaka kesilmemesi gerekiyor. Şu anda damızlık diye getirilen hayvanlar belli bir müddet tutulduktan sonra kesime gönderiliyor. Çünkü süt kârlı değil. Bu nedenle hayvancılıkta verilen desteğin mutlaka dişi hayvana verilmesi gerekiyor.

Ayrıca hayvancılık yatırım yapmaya kalktığınızda devlet sizden bir sürü izin istiyor. Oysa bunların tek elden halledilebiliyor olması lazım. Mesela TOKİ 3 adet hayvan ahırı modeli çizdirmeli ve hayvancılık yapacaklara bunu vermeli. TOKİ belki hayvan ahırı inşaatlarını bile kendisi yapabilir. Böylece yatırım yapmak isteyenler izin peşinde koşmak yerine tek elden bütün izinlerini alıp işe başlayabilirler.

Ekim alanları ve meralar korunmalı. Yeni geçilen büyükşehir belediye kanununda meralar büyükşehirlere bağlandı. Bunlar sorgusuz sualsiz başka alanlarda kullanılabiliyor ve tarım arazileri daraltılıyor. Türkiye’nin kurtuluşu tarım ve hayvancılıkta özellikle, küçükbaş hayvancılık Türkiye’yi tarım alanında önemli ülkelerden birisi haline getirebilir.

Küçükbaş hayvanın öneminden bahsettiniz. Küçükbaş hayvancılık Türkiye için neden önemli?

Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, geçtiğimiz yıl yaptığı açıklamalardan birinde küçükbaş hayvancılığın önemine vurgu yaparak ‘Türkiye’nin kurtuluşu küçükbaş hayvancılıkta’ demişti. Ben de aynı şeyi düşünüyorum.

Büyükbaş hayvanın hem bakım maliyeti çok yüksek, hem de uzun dönemde yavruluyor. Oysa küçükbaş hayvan bizim iklimimizde hem daha kolay ot yiyebiliyor hem de doğurganlığı büyükbaşa göre çok daha kısa. Büyükbaş gezinemiyor. Kapalı sistemde sürekli fenni yem vermek zorundasınız. Bu da maliyetlerini artırıyor. Oysa küçükbaş yılın en az 7 ayı merada dolaşabilir.

Tarımdaki sorunların çözülmesi için neler yapılmalıdır?

KOBİ’leştirilmiş tarıma geçilmesi gerekiyor. Yani tesisi olan, makinayı, alet edavatı kullanabilecek bilgi düzeyine erişmiş bir yapıya geçilmesi gerekiyor. Tarımla uğraşanların şirketleşmesi gerekiyor. Böylece tarım alanındaki kayıt dışılık da önlenmiş olur. Tarımın kayıt altına alınması gerekiyor. Şirketleşme özendirilmeli. Mesela tarım şirketleri kurulmalı ve burada çalışanların sigorta primleri devlet tarafından karşılanmalı. Vergi takibi açısından da bu çök önemlidir. Hem en büyük kayıt dışı istihdam tarımda, hem de parasal anlamda kayıt dışılık tarımda. Mesela hayvan alım satımlarında bir kayıt tutulmuyor. Hayvanların kulak kaydını yaptırıyorsunuz ama bunun vergisel bir kaydı yok. Alım satımlar zaten nakit yapıldığı için takip etme olanağı yok.

Köylerden kente çok büyük göçler var. Köy ilkokullarının kapanmış olması, taşımalı sistemle geçilmiş olmasından dolayı köylerde yaşayanlar çocuklarını 100 kilometre ötedeki okula gönderemedikleri için, ister istemez köylerden okulların olduğu kasabalara göç ettiler. Bu çocuklar üniversiteyi kazandıklarında ise il merkezlerine geliyorlar. Ve köylerde sadece yaşlı nüfus kalıyor. Köye dönenler ise köyü emeklilik alanı olarak gören insanlar. Dolayısıyla bunların tarımsal üretime bir katkısı olmuyor. Zaten bir yerlerden emekli oldukları için gelirleri var. İhtiyaçları da yok.

Türkiye nasıl tarım ülkesi olacak?

Bir kere tarımda verimi artırmanız gerekiyor. Bunun yolu ise maliyeti düşürmek ve makinalı tarıma geçmek. Bazı temel ürünlerin Türkiye’de üretilmesi gerekiyor. Mesela tohum ve gübre. Bunlar dışardan girdi olduğu için en büyük maliyet unsurlarından bir tanesi.

Emeği tekrar toprağa çekmek gerekiyor. Bugün hayvancılığın en büyük problemi çoban sorunu. Neden çünkü çalışan bulmak problem, buldunuz sigorta yaptırmak problem, maliyetler çok artıyor. Köylerde kimse kalmadı, kimse koyunla kalmak istemiyor. Çobanın imajı kötü, çobana kız bile verilmiyor. Oysa bunların hepsini ortadan kaldırmak devletin elinde.

Sürü yönetimi adıyla Meslek Yüksek Okulu kuruldu. Ancak yeterli eleman istihdam edemiyorsunuz çünkü desteklenmiyor. Meslek Yüksek okullarında tarım teknolojileri bölümü açılması gerekiyor. Tarım teknolojileri o kadar gelişti ki, normal köylünün bunları kullanabilmesi mümkün değil. Özel yetenek isteyen aletler çıktı ortaya.

Bir örnek vermek istiyorum. Manyas, tarım ve hayvancılığın merkezi. Burada bir meslek yüksek okulu var ancak bu okul yönetim organizasyon üzerine eğitim veriyor. Aslında tarım bölümü açmak istemişler ancak hoca bulamayınca öncelikle bankacılık okulu açmışlar. Kağıt üzerinde büyük ve küçükbaş hayvan yetiştiriciliği programı var gözüküyor ama ders programı bile yok.

Bir an önce Türkiye genelinde soğuk hava depoları kurulmalı ve lisanslı depoculuğa geçilmeli. Bunlardan daha önemlisi, merkezi bir tarım borsası olması gerekiyor. Tıpkı Borsa İstanbul gibi. Her şehirde veya ilçede tarım borsaları var ama merkezi bir borsa kurulması şart. Hem hayvansal hem de türev ürünlerin bu borsada alınıp satılması gerekiyor. Ancak bunlar yapılamıyor çünkü lisanslı depoculuk yok. Lisanslı depoculuk olmadığı için 10 ay sonraki buğday fiyatını bilemiyor ancak tahmin edebiliyorsunuz. Eğer lisanslı depoculuk sistemi çalışıyor olsaydı, ve bu ürünler üzerine kontratlar yapılabilseydi, biz 10 ay sonraki buğday fiyatını bilebilecektik.

Bir de dünya piyasalarında, dünya borsalarında kabul edilen katma değerli ürünler üretilmiyor bizim ülkemizde. Mesela Amerikan tipi pamuk. Biz kendi pamuğumuzu üretiyoruz. Ya da mısır. Biz mısırı çoğunlukla hayvan yemi olarak kullanıyoruz. Oysa mısırın uluslararası piyasalarda satım gücü var.

Başka bir konu ise yabancı ülkelerde toprak kiralanması. Bu ne işe yarar; Örneğin dünya piyasalarda en önemli ürünlerden biri kahvedir: Oysa bizim iklimimizde kahve yetişmez. Ancak Sudan’da kahve yetişir. Orada toprak kiralanarak bu ürünler yetiştirilip dünya piyasalarına sunulabilir.

Hükümet Orta Vadeli Programın’da tarımla konu başlıkları açıkladı. Bu konu başlıkları tarımdaki sorunları çözebilir mi?

Orta Vadeli Programı bir iyi niyet olarak görüyorum. 2017’ye kadar bunları yapabilmek çok güç. Yapısal tedbir olarak bunları görmek çok güç. Hedeflere ulaşabilmek çok zor.

Örneğin tarımda Türkiye’nin derdi sadece sulama değil. O Güneydoğu’dan bakış açısı. Batıdan bakış açısı ise maliyetlerdir. Mazot, gübre ve elektrik fiyatlarıdır. Ana başlık olarak açıkladılar. Alt başlıkları bekleyip göreceğiz. Açıklanan konular tarım için yetersiz.

Hükümet programında tarımın son 10 yılın 9’unda büyüdüğünü açıkladı. Tarım sektörü büyüdü mü? Bu büyüme sizce yeterli mi?

Maalesef açıklanan veriler doğru değil. Tarım bakanlığının yayınladığı verilerle TÜİK verileri aynı değil. Sıkıntı buradan çıkıyor. TÜSİAD ve MÜSİAD bu yıl birer tarım raporu hazırladı. MÜSİAD raporu diyor ki; Tarım son 10 yılda sürekli cari açık verdi. Yani tarımdaki ithalat, ihracattan fazla oldu. TÜİK tarım ve hayvancılık verilerini esas alarak bunu söylüyor. Oysa TÜSİAD tarım sektörünün cari açık vermediğini ve cari fazla verdiğini söylüyor. TÜSİAD bunu söylerken Tarım Bakanlığının verilerini esas alıyor.

Ben tabii ki Tarım Bakanlığına inanmıyorum çünkü verileri kendi bakış açısından ele alıyor. Bazı verileri değerlendirmeye alıyor, bazılarını dışarıda bırakıyor, bu nedenle ben TÜİK verilerine inanıyorum çünkü uluslararası standartları esas alıyor. TÜİK’in olduğu bir yerde yani devletin istatistik kurumunun olduğu bir yerde ben onu dikkate alırım.

Türkiye 2007 yılından bu yana tarım cari dengesi anlamında açık veren bir konumda. Yani ihracatından daha fazla ithalat yapıyor

Türkiye’nin tarımsal ihracatı 2002’de 4 milyar dolarken 2013’te 18 milyar dolara yükselmiş?

Tarım Bakanlığı verileri öyle ama TÜİK verileri bunu söylemiyor. Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı verilerine göre 2013 yılında tarım ihracatı 16.9 milyar dolar olarak gerçekleşmiş. Oysa TÜİK verileri ihracatın 7.5 milyar dolar olduğunu söylüyor.

1

2

Hükümet 8.5 milyon hektar tarımsal arazi olduğunu ve bunun 4.5 milyon hektarı sulanabilirken şu anda 5.9 milyon hektarının sulandığını açıkladı?

Hangi veriyi aldıklarını bilemiyorum. Sulama alanları artmış olabilir hatta artırılmıştır. Ancak TÜİK rakamlarına baktığımızda tarım alanlarının gerilediğini görüyoruz. 2002’de 40 bin hektarken, 2013’e geldiğimizde 38 bin hektara gerilediğini görüyoruz.

Tarım Bakanlığı daha çok Güneydoğu gözüyle bakıyor tarıma. Sulama Güneydoğu’nun sorunu olabilir. Ancak batının sorunu asla değil. Tarımı bölgesel olarak ele almak lazım.

Yine hükümet programında Türkiye’nin Avrupa ile kıyaslandığında 2002’de 5. Büyük tarım ülkesinden 1. sıraya yükseldiği söylendi?

Bunu neye dayanarak söylüyor bilmiyorum. Polonya ve Macaristan AB üyesi olduktan sonra tarımdan sanayiye daha kolay kayış gerçekleştirdiler. O ülkelerde tarımsal üretim ve tarımsal alan azaldı. O nedenle Türkiye Avrupa içerisinde yükselmiş olabilir. Ancak bu ülkelere Ukrayna ve Rusya’nın dahil edilmediğini düşünüyorum çünkü her iki ülkenin de net bir şekilde gerisindeyiz. Polonya ve Macaristan sanayiye döndüğü için gerilediler.

Fransa ve İspanya’ya baktığınızda ise verimlilik alanında bizden çok daha yüksek verim elde ediyorlar.

Hükümet programında yer alan bir başka madde ise GSYH içinde tarımın payının 21 milyardan 115 milyar liraya çıktığı. Bu doğru mu ?

Evet tarımın GSYH içindeki payı arttı. Burada bir sıkıntı yok. Ülkenin büyümesiyle alakalı. GSYH nedir, bir ülkede üretilen mal ve hizmetlerin toplam değeri. Tarımda mal ve hizmet üretiliyor ve büyümesi doğal. Ama üretilen mal ve hizmetlerin pahalı olması nedeniyle Türkiye tarımsal potansiyelini yeterli olarak kullanamıyor. Tarım geleceğin en önemli unsuru. Örneğin Rusya’da kriz var diyoruz. Kriz var diye belki giyecek almayacaklar ama yiyecek almak zorundalar. Türkiye’nin potansiyel anlamında tarımdan yararlanabileceği çok unsur var.

Kaynak: Al Jazeera

Yorum Yaz
Ad Soyad :
E-mail :
Yorum :